Babaannemden Masallar


1 Ağustos 2022
- 


Gönderen
Betül Ergün


Babaannem ve ben

    
Kıssalar, öyküler, masallar çocukluğumuzdan itibaren hayatımızda önemli yer tutar. Benim çocukluğum da rahmetli babaannemden masallarla renklendi. Babaannemden dinlediğim her bir öykü, her bir masal öyle etkilemiş ki beni hâlâ pek çok davranışıma yön verir.
    Bazen keşke çevremdekiler de bu öyküleri bilseydi dünya ne kadar da güzelleşirdi derim. Babaannemin anlattıklarının haricinde okuma yazmayı öğrendikten sonra kitaplardaki kıssalar ve masallar da bana yön gösterici oldu. İyiliği, fedâkarlığı ve diğergamlığı hep bu öykülerden öğrendim. Gün geldi Keloğlan ve Nasrettin hoca gibi açık gözlü ve hazır cevaplı olmaya özendim, gün geldi Mevlanâ'nın mesnevisini hayranlıkla okudum. Aklım erip Kur'an-ı kerimi anlamaya başladığımda gördüm ki Rabbimiz de bize kıssalarla yol gösteriyor aslında.
Oysa günümüze baktığımızda masalları hayal ürünü deyip bi kenara atmışız, onları çocuklara tahsis etmişiz. Kıssalar bize ağır gelir olmuş, onlara vakit ayırmayı lüks saymış daha sonuç odaklı ve anlık haz veren şeylere yönelmişiz. Kıssadan hisse çıkarmaya uğraşmak yerine sonucu bize hap gibi versinler diye bekler olmuşuz.
    Mesleğim gereği koruyucu ruh sağlığının önemine inanırım. Bişeyler ters gitmeye başladıktan sonra düzeltmeye çalışmak değil de her şey rayında ilerlerken, henüz bozulmalar başlamadan bünyeyi güçlendirmek önemli. Psikolojik sağlamlık atölyeleri bu yüzden değerli benim gözümde, masallar ve hikâyeler de bu şekilde. Kıssalar, öyküler, masallar bu kadar yol gösterici ise neden kullanmayalım onları diye düşünürüm.
    Öykülerin önemi anlatmakla bitmez. Eğitici öyküler var mesela, tam da rahmetli babaannemin bana anlattıklarından. Terapotik öyküler var, bu alanda eğitim almış uzmanların kişiye ve problemine özel yazıp terapide kullandığı. Bir de hazırlayıcı öyküler var, yaşanması beklenen bir olaya karşı danışanları hazırlamak için olaya özel yazılan.
    Ben de bundan sonra bu sayfada sizlerle bu öykü ve masalları paylaşmaya karar verdim. Hepimiz istifade edelim, dünyamızı güzelleştirelim umuduyla.
Ne dersiniz?
    Siz de yorumlarda büyüklerinizden duyduğunuz ve size yön çizen öykü, kıssa ve masalları bizimle paylaşır mısınız?

Çocuklarda Özgüven


29 Kasım 2021
- 


Gönderen
Betül Ergün



Herkesin dilinde bir özgüven, peki nedir bu özgüven? 

💪Özgüven kişinin kendine yönelik olumlu duygu beslemesi ve kendi kapasitesine inanmasıdır. Özgüven için kritik yaş 2-4 yaşları arasıdır. 

💪Özgüven DEĞERLİLİK ve YETERLİLİK algısıyla ilgilidir. Bebek doğduğu andan itibaren, "yeteri kadar seviliyorum" duygusunu yaşadığında, takdir edilidiğinde ve ebeveyni tarafından pozitif geri bildirim aldığında özgüvenin bir ayağı tamamlanmış olur. 

💪2 yaştan itibaren de kendi başına bişeyler yapma fırsatı verildiğinde, minimum yardımla yaşına uygun sorumluluk verildiğinde çocuk, "bir şeyleri iyi yapıyorum" duygusunu yaşamaya başlar ve bu da özgüvenin diğer ayağıdır. Bu şekilde özgüveni beslenen çocuklar büyüdükçe sorun çözme becerileri gelişir, insiyatif alabilen, girişimci ve fikirlerini savunabilen bireyler olarak karşımıza çıkarlar. Halbuki özgüveni gelişmemiş bireyler, daha edilgen ve pasiftirler, sürekli bir onay arayışı içindedirler. Bazen de özgüvensizliği kamufle etmek için mükemmeliyetçi bir görünüme bürünürler. Böylece eleştirilmekten kaçınmaya çalışırlar. İçlerinde eleştirilmeye karşı yoğun bir korku yaşarlar, kendileri ve yaptıkları hakkında olumsuz bir şey duymaya tahammülleri yoktur. Bu yüzden olabildiğince çatışmadan kaçmaya çalışırlar. 

💪Özgüvenin iki ayağı olduğunu söyledik: DEĞERLİLİK ve YETERLİLİK duyguları. Bu ayaklardan biri eksik olduğunda gördüğümüz şey sahte bir özgüvendir. 

💪 Özgüveni dilimizden düşürmeyiz. Çocuklarımız özgüvenli bireyler olarak yetişsinler diye elimizden geleni yaparız. Fakat bu yöntemler genelde sahte bir özgüven oluşturmaktan başka bir işe yaramaz. Çocuğun çevresindeki bazı yetişkinler onu korumak ve kollamak adına, çocuğun ayağına taş değmesin diye etrafında pervane olurlar, hiç bir zorluk yaşamasına fırsat vermezler, değerlilik hissini olabildiğince pompalarlar ama çocuğun yeterlilik hissi gelişmez. Bu çocuklar evde aslan, dışarda kuzu gibidirler. 

Bu konuda çocuğun çevresindeki yetişkinlerin en sık yaptıkları hatalardan biri de çocuklara fazlaca hizmet etmeleridir. "O küçük, yapamaz" denilerek onun adına herşey yapılır. 5-6 yaşına kadar ağzına beslenir, kendi başına giyinmesine fırsat verilmez, ilkokula başlayana kadar tuvalet temizliği bile yapılır. Neredeyse hiç bir sorumluluk verilmez, istekleri geri çevrilmez, acıkması, üşümesi gibi kararlar bile onun adına alınır. Bu şekilde büyütülen çocuklar değerlilik hissini bolca yaşarlar, ancak yeterlilik hissi gelişmez. Halbuki özgüvenin iki ayağından biri değerlilik diğeri yeterlilik hissidir. Bu iki ayaktan biri eksik olursa gerçek bir özgüven gelişmez.

Okulöncesi dönemde çocuğa fazlaca hizmet etmek ve ilkokulda çocuğun akademik olarak yetersizlik yaşaması özgüvenin katillerindendir diyebiliriz. 

🎓 Özgüvenin zedelendiği bir diğer durum, akademik alandaki yetersizlik. Çocuk dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü ya da kaygı gibi nörolojik ya da psikolojik bazı sıkıntılar yaşıyor olabilir, çevresel faktörlerden kaynaklı bazı zorluklar yaşıyor olabilir. Bu zorluklar çocuğun akademik başarısını olumsuz etkiliyorsa ve yaşıtlarına yetişmesine engel oluyorsa en kısa zamanda gerekli müdahaleler yapılmalı, tedavi ya da özel eğitim gerekiyorsa gecikmeden başlanmalı. Aksi takdirde çocuk yoğun bir yetersizlik duygusu yaşayacağı için özgüvenine ciddi bir darbe alabilir. 

Çocuğumuzun ya da bizim özgüvenle ilgili sıkıntılarımız olabilir, belli bir yaşı geçtik artık bir şey değişmez demek de büyük bir yanlış olur. Tabi ki sağlıklı olduğumuz sürece her şey telafi edilebilir. Bununla ilgili kitaplardan ya da uzmanlardan yardım alınabilir, terapiye gidilebilir. Özellikle çocuklarda oyun terapisi, yetişkinlerde de pekçok terapi yöntemi hayat kurtarıcıdır 😊


19 Ekim 2020
- 


Gönderen
Betül Ergün



Çok uzun bir ara oldu. Takip edenler hâlâ burda mı?   

Yoğun bir çalışma ve eğitim temposu içinde çok ihmal ettim ilk gözağrım bloğumu :)

Epeydir bu sulara dönme ihtiyacı hissediyordum ama bir türlü fırsat bulamamıştım. Bu gün İnstagram hesabımda paylaşım yaparken artık kesinlikle bloğuma dönmeliyim dedim. Ve işte geldim burdayım :) 

Şimdilik İnstagramla senkronize paylaşımlarda bulunacağım. 


annece.psikoloji'in profil resmi

Bu sayfayı açalı 1 seneyi geçti, daha doğrusu instagram kullanmaya başlayalı o kadar oldu. Uzun süre direndim instagram hesabı açmamak için. Bana göre instagram kalıcı bir şey sunmadığı için, paylaşımlar akıp gittiği ve unutulduğu için çok da cazip değil. Gelip geçici olanları pek sevmem. Yine de sonunda yenildim baskılara ve ben de bir anne hesabı açtım 😊

Amacım mesleğim gereği öğrendiğim bilgileri paylaşmak, Ve başka hesaplarda gördüğüm güzel paylaşımları beni takip edenlere duyurmak.
Açıkçası hesabı açarken bu kadar takipçiye ulaşacağımı da hiç düşünmüyordum. Takip edenlerin de çoğunlukla beni tanıdığını düşünerek kendimi tanıtma ihtiyacı hissetmedim. Ama sanırım aramıza yeni katılanlarla tanışmamızın vakti geldi.

📅 70’lerin sonlarında İstanbul’da doğdum. En az 200 yıllık İstanbul’lu bir ailenin ilk kızı olarak. Çocukluğum babamın işi dolayısıyla yurt dışında geçti. 🗺 ✈  Ergenlik yıllarımda gurbet canıma tak etti ve ne pahasına olursa olsun memleketime dönmeye karar verdim. ✈
 

📚 Marmara Üni. Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik mezunuyum. Ama buraya gelene kadar geçtiğim yol çok daha değerli benim için. 90’ların sonunda Marmara Üni. Atatürk Eğitim Fak. Halk Eğitimi bölümü öğrencisiyken, başörtüsü yasakları yüzünden son sınıfta bıraktım okulumu. 🚓 🚫Bırakırken yemin etmiştim “Siz beni okuluma almıyorsunuz, ama üç çocukla da olsa ben bu okula geri döneceğim” diye. Gerçekten de öyle oldu ve 2011 senesinde üç kız annesi olarak üniversiteye geri döndüm. Ama okuduğum bölüm kapandığı için, dengi bir bölüm olarak PDR’ye başladım ve yeniden 4 sene okudum. 🎓 Annece.Psikoloji adı da buradan çıktı, önce anne olduğum ve psikolojiyi annelerin dilinde konuştuğum için.

📚 🍼 Çocukla okumak zor oluyor tabî ki, ama çok da iyi oluyor aslına bakarsanız. Çünkü belli bir yaştan sonra ve bu kadar fedakârlık yaparak okula geliyorsak bunun hakkını vermemiz gerek inancıyla okuduk. Aynı dönemde eğitim hayatına geri dönen pek çok arkadaşımız vardı. Hepimiz de aynı bakış açısıyla baktık ve sıkı sıkıya sarıldık derslerimize. İnsan bir bedel ödeyince elindekinin kıymetini daha iyi anlıyor. Çok şükür diplomamızı aldık elimize. 

🎓 Ama talebelik hiç bitmiyor. Özellikle bizim gibi, insanla hem hâl olan alanlarda hiçbir zaman da bitmez. Ara ara burada da paylaşıyorum katıldığım eğitimleri.

Hâsılı kelam annelik, eşlik, evlatlık, Psikolojik danışmanlık, ev hanımlığı ve talebelik gibi pek çok şapkayı dengede tutarak faydalı bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Fırsat buldukça da burada paylaşımlarda bulunarak sizin sorularınıza cevap vermeye çalışıyorum. Sorularınız ve yorumlarınızı bekliyorum.

BİR MASAL :))


8 Ocak 2016
- 


Gönderen
Betül Ergün



Geçenlerde kızlarımla izlediğim bir çizgi film beni çok etkiledi. Üzerinde epey düşündüm, çizgifilmi paylaşma imkanım olmadığı için o masalı sizlerle paylaşmak istedim.

Ülkenin birinde, kralın biricik kızı amansız bir hastalığa yakalanır. Kral tüm imkanlarını seferber eder ve kızının hastalığına bir çare arar. Ancak hiçbir hekim bu hastalığın çaresini bulamaz.Kıral üzüntüsünden ne yapacağını bilemez. 

Kralın soytarısı: Bir de kızınıza soralım, belki o hastalığının çaresini biliyordur, der. Çaresiz kral bu fikri kabul eder ve kızına sorar. Prenses, eğer gökyüzündeki aydan bir kolye yapıp kendisine verirlerse iyleşeceğini söyler.

KARDEŞ KISKANÇLIĞI


10 Aralık 2015
- 


Gönderen
Betül Ergün


    Kardeş kıskançlığı kötü bir şey mi?

    Peki bu olaya hiç çocuklarınızın gözünden baktınız mı?

    KARDEŞLER

    Kardeş kıskançlığı doğal fıtri bir duygu ise ve her duygunun olduğu gibi, kıskançlık duygusunun da yaratılmasının bir hikmeti var ise, neden bu konuda çocuklarımızla pek çok sıkıntılar yaşıyoruz?

    Acaba bu duyguyla baş etme sıkıntılarımız ona bakış açımızla mı ilgili?

    İnsan yavrusu doğduğu günden itibaren ona bakım veren yetişkine bağımlıdır. Eğer yetişkin ona gerekli bakımı vermezse, bebek kısa bir süre içinde ölür. Bu nedenle, o yetişkine bağımlıdır ve ondan ayrışamaz. Kardeş geldiğinde ise o yetişkini paylaşma ya da ondan ayrılma durumu çocuk için hayati bir tehdittir. Bu yeni duruma uyum sağlayabilmesi ve güven hissinin devam edebilmesi için yetişkinin anlayış göstermesine ve destek olmasına ihtiyacı vardır.